Louis Moinet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Louis Moinet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kayıp zamanın izinde


Louis Moinet unveils the World’s First Chronograph dating back to 1816


Bir saati parçalarına ayırınca ne görürüz? 

Bir saatin ruhunu parçalarına ayırabilmenin mümkün olmadığını görürüz. 

Küçük parçalar, birlikte çalışmak için zorunlu olarak yanındakine ihtiyaç duyan bütün o küçük parçalar manevi bir dünyaya gitmek için bir durak ve ruhani nesneler yumağından başka bir şey değil. Bir saati parçalarına ayırınca insanı parçalarına ayırmış oluruz.

Önce bir el düşünelim. Kimin eli bu görünmeyen? Fani bir insanın eli. Bir ölümlü. Doğmuş, sevmiş, okumuş, ağlamış, gülmüş, darılmış, uyumuş, uyanmış, kirlenmiş ve arınmış. Nihayetinde o kadar kısa bir süre yaşayacak ki, çoğu insan onun farkında bile olmayacak. İnsan karanlıkta bir alev gibi parlayıp sönecek. Binlerce harfin içinde bir harf, milyonlarca, milyarlarca kum tanesinin içinde bir kum tanesi. Bir şiirin dizesi bile değil: “Keşke yalnız bunu için sevseydim seni.”

İnsanın küçüklüğünü idrak etmesi çok güzel bir an. İşte böyle parçalarına ayrılabilen fakat insanın elinde parçalığından çıkıp çıkıp bir bütün olabilen saatin sayesinde. Zaman çok gülünç ve öylesine korkunç. 

Saati bir kenara bırakalım. Çıplak ve sadece insan olarak düşününce, kısacık öylesine kısacık bir anda yaşıyor ki, uzun bir gecede sadece bir düşünce kırıntısı olmaya değer mi bilmiyorum, uykusuzluk bile biraz daha vakit kazandırmıyor, yorgun düşüyor parçaların, ve sonunda duruyor saatin. Ellerin durunca dünya durur mu? Başka eller var. Uzanıp tutunduğun eller var, tutup yüzüne götürdüğün eller.
Kısacık. Tamam. Herkes biliyor. Uzatmanın bir anlamı yok. Fakat geniş olamaz mı? Saat bunu söylüyor belki. Dinleyelim. Çok kısa bir an buradasın. Sonra yoksun. 

Daha geniş bir zaman değil, kalbinin ve aklının genişliğinden söz edelim. Hayır, onları ayırmayalım, parçalara bölmeyelim. Gereksiz ve anlamsız. İnsan bir bütündür, ne kadar parçalanırsa o kadar anlaşılmaz olur.  İnsan toprağa eğilir, mürekkep damlası gibi kağıda akar, sayfanın bir yüzünde yaşar. Arka sayfada gölgesi vardır belki, belki yoktur. Varsın olmasın zaten, ne önemi var?

Biz kolumuzdaki, masamızdaki saate bakalım. Unutalım kısacık hayatımızı. Ellerimizi düşünelim. Ellerimizle biraz daha genişlesin hayatımız. Bir saatin yardımıyla hatırlayalım. Merakla fotoğraflarına bakalım dünyanın. İncecik tarihine bakalım damarların. Bir insanın ruhunu parçalara ayırmak mümkün değil. Öyleyse kelimelerin şarabıyla gidelim.


_____________
(re-edition: http://bizans.tumblr.com/post/3728665428/via-wilsonwatchworks-com-kay-p-zaman-n-izinde, 2 yıl önce, 8 Mart 2011, 04:34) 

Fotoğraf/Photo: http://www.monochrome.nl/

Saatlerin arka bahçesi

http://www.extravaganzi.com/wp-content/uploads/2010/03/JV_MOV_MARON_ld.jpg

Bazı saatlerin sakladığı sırlar vardır.

Arka bahçelerde herkesin görmediği güzellikler olabilir. 

Bu nedenle saatseverler, arkadaşlarının bileğinde daha önce görmediği bir saat olunca çıkarttırıp arkasına bir bakmak ister. Saatlerin iç güzelliği başkadır. Kimi yukarıdaki saat gibi bazı yönlerden rüküş özelliklere sahip de olsa, gönül alıcı ayrıntılardaki incelikleri farkedip şapka çıkartmak ve saygı duruşuna geçmeyi gerektiren ayrıntılara sahiptir.

Bu güzel ayrıntılar yukarıdaki gibi çok pahalı bir saatte de olabilir elbette, fakat çok da peşin hükümlü olmamak gereklidir, çünkü güzelikler mütevazı bir saatte de olabilir. Yeter ki gönül gözünüz görmesini, bir aralık bulup oradan sızmasını bilsin.

Bir Nevi Salvador Dali: Yvan Arpa



Salvador Dali'nin resim sanatının uçuk ama devrimci sayfalarında hatırı sayılır bir yeri vardır. Yvan Arpa da saatçilik sanatında benzeri bir konumda şimdi. Aslında Yvan Bey, Romain Jerome saatlerini tanıtırken Tim Burton ile anlaşıp garip şapkalar takmalı ve ilginç kostümler giymeli bence. Eleştirdiğim zannedilmesin, daha önce de yazmıştım RJ yenilikçilik ve kullandığı malzeme seçimiyle saatçilik dünyasının en ilginç kurumlarından biri.

Romain Jerome saatlerinde daha önce Titanic gemisinden alınmış paslanmış çelik ve ay tozu ile Apollo 11 ve Soyuz gemilerinden parçalar kullanılmıştı. Romain Jerome geçen sene tanıttığı ve küresel kriz ile alay ettiği saatin arkasından bu kez kimilerine göre haddini aşıp paleontolojide koprolit adı verilen türü tam olarak belirlenemeyen bir dinozora ait fosilleşmiş dışkı kullanarak saat üretmiş.

Saatin kadranını oluşturan turuncu ve gri damarlı sedef renkli bu maddenin saate yakıştığını düşünüyorum. Aklıma Chris Ofili'nin fil dışkısıyla yaptığı resimler geldi (Ofili'den daha önce de bir kavanoz vardı).

Bugünkü gazetelerde (Radikal, Hürriyet, Akşam, Birgün ve yanlış bir fotoğraf kullanan Bugün) bu saatle ilgili ayrıntılar okunabilir ama en güzel ayrıntı şu:

"Modern sanata yakın olduğunu ifade eden 45 yaşındaki Yvan Arpa, saat
sanayisinde yapılmayanları yaptığını ve "bu sanayinin karanlık tarafını temsil
ettiğini" savundu." (AFP/AA)

Ayrıca bundan 1 hafta önce de Louis Moinet markalı, dinozor kemiği parçaları kullanılmış bir saatin tanıtımı yapılmıştı. Adı çok fazla ortalıkta olmayan Louis Moinet de ilginç bir marka aslında, geçmişte Mars gezegeninden gelen meteorit parçalarının kullanıldığı bir saat üretmiş.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...